Press enter to see results or esc to cancel.

HAKAN URGANCI İLE SÖYLEŞİ

TRT spikeri, radyocu, iletişimci, köşe yazarı ve her şeyden önce beyefendi, mütevazi arkadaşım sevgili Hakan Urgancı’nın konuğuyum bu hafta. İtalyan sufle eşliğinde 5. kitabı ”Mutlu Sonlar Başka Kitapta Bebeğim”i konuştuk.

1- TRT spikerlik,TRT FM radyoculuk,Kişisel Gelişim seminerleri, Yeni Asır köşe yazarlığı bir koltukta birden çok karpuz olan çok yönlü birisiniz. Bir çok işe nasıl yetişebiliyorsunuz ?

Aslında bütün işler yazılı ya da sözlü iletişimden, yani tek ana’dan doğduğu için birbirlerine kolaylıkla uyum sağladılar. Hepsi de benim çok sevdiğim işler ve her birini diğerinden yorulduğumda dinlenmek için yapıyorum, diyebiliriz. Böylelikle bir denge ve uyum içinde gidiyorlar. Biri diğerine engel olmuyor, onu kıskanmıyor. Hatta bu işlerin hepsi benim hobim…Siz hobilerinizi iş edindiğinizde ya hobiniz kalmadığını farkediyorsunuz, ya da bir işiniz olmadığını…Nasreddin hocanın ciğer öyküsünde olduğu gibi ; Eğer bu kediyse ciğer nerede? Yok eğer ciğer ise, bizim kedi nereye gitti?

 

nuraycevirmeci-hakan-urganci
 2- Web sitenizde kapak yazısı ‘’Kimin Geçmişinden Daha Ağır Bir Bavulu Olabilir ki ?’’ yazısı var bayıldım bu söze,üzerine ne yazılar, ne kitaplar yazılır…

İnanır mısınız, bu sözü bile yanlış anlayanlar var. Geçmişi bir bavula nasıl benzetirmişim? Eğer geçmişimizin üzerimizde bir yük olduğunu ve beraberimizde taşıdığımızı farkederseniz bunu anlamamak mümkün değil. Keşke geçmişimizin yüklerini birer bavul gibi yanında taşıyan hayat yolcuları olmasak da her uğradığımız şehirde yeni giysilerle yeni başlangıçlar yapabilsek…

3. Kadınlar- erkekleri,erkekler – kadınları iyi yazıyor.Kadın ruhundan anlıyor gibisin, ilişkiler üzerine köşe yazılarında iyi çoook kadın gitmiş öylemi 😉

Aslında ben lisede, gerilim öyküleri yazan bir Stephen King olma hayalleri kurarken kendimi bir anda Barbara Cartland gibi kadın –erkek yazıları yazan biri olarak buldum ve bu konuda oturmaya başlamış ( bunu istemesem de) bir ünüm var. Bu ülkede en çok satan ve istenen tür bu çünkü herkesin bu konuda yarası var. Her iletişimci gibi elbette ben de kadınları ortalama bir erkekten daha iyi algılıyor ve yazıyorum. Derdim kadınlarla değil ama kadın erkekten çok daha katmanlı ve derin bir varlık. Erkek göl, kadın okyanus. Lezzetli balık istiyorsan derin suda avlanacaksın ki ben de öyle yapıyorum, konu bu. Bununla beraber, kadınları yazan adam algısının da üstüme yapışmasını istemiyorum. Bu yüzden son kitabımla hep arzu ettiğim alana döndüm, gerilim öykülerine…

4- Verdiğiniz konferans ve derslere katılan yüzlerce kişiye, öğrenirken kahkaha atmanın keyfini yaşatıyormuşsun biraz bu eğitimlerden bahsedermisin ?

Temelde beden dili ve iletişim eğitimleri veriyorum. Aslına bakarsanız bu eğitimleri hemen herkes veriyor. Ancak benim farkım, deneyimli bir televizyoncu olmam. Sahneyi ortalama bir eğitimciden daha iyi kullanırım çünkü orası benim alanım. Beni izlerken bir stand up izlediğinizi düşünürsünüz. Hatta bu yüzden, ‘Neden stand-up yapmıyorsun?’ diye soran çok. Bir ürünü nasıl konumlandırdığınız çok önemli. Bu bir eğitim , bir konferans dediğinizde insanlar çok eğlenirlerse ekstra bir şey satın almış hissediyor ve kendilerini mutlu hissediyorlar. Ancak siz bunu stand up diye tanıtırsanız beklentinin rengi değişiyor. Bu alanda insanlar bilgi değil sırf gülmece istiyor.Ben çok bilgisi, paylaşacak çok öyküsü olan bir sahne adamıyım ama komedyen değilim.Stand up dediğiniz anda çıtanız direkt Cem Yılmaz oluyor ki bu noktada da insanın biraz haddini bilmesi gerek.

5- “Mutlu Sonlar Başka Kitapta Bebeğim” 5. Kitabın. Hayırlı, bol satışları olsun. İsim çok manidar, neden“Mutlu Sonlar Başka Kitapta Bebeğim” mutlu son yok mu sence ?

Bilinen bir deyiştir. Son varsa mutluluk yoktur. Bence zaten mutluluk bir amaç değil bir yan üründür. Sorunun asıl cevabı şu : Kitaptaki öykülerin hepsi ölümle bitiyor. Bunlar gerçeküstü tatlar ve bolca mizah taşıyan gerilim öyküleri. Bebeğim kelimesini şu yüzden kullandım : Son yıllarda ‘piliç edebiyatı’ adı verilen bir tür revaçta. Genç kızların sevebileceği romantik korku öyküleri, vampirli mevzular. Bu öyküler hep genç kız beklentisiyle mutlu sonla bitiyor. Ben bu konuda bir uyarı yapıyorum okura : ‘ Eğer aradığın mutlu sonlar ise, bu o kitap değil, bebeğim.’

6- Kapak çok göz alıcı, tehditkar ve bol acılı şu bıçağın ucundaki kırmızı biberin sırrı nedir ?

Vallahi çok merak uyandıran bu kapak, Destek yayınevi sahibesi Yelda Cumalıoğlu’nun arzusu idi; ben de ilginç buldum ve onay verdim ama içindeki derin anlamları merak eden Yelda’ya sorarsa daha detaylı yanıt alacaktır.

 

nuraycevirmeci-hakan-urganci2

7- Kitapta altı farklı hikayenin verdiği ortak mesaj bana göre; kendimizi aramak,insanın aradıklarının hep kendi özüne dönmek olduğu tüm şifrelerin asıl bizim içimizde olduğu gibi 😉 karakterler sonda hep kendini anlatıyor.

Tebrikler, birbiriyle bağlantısız görünen bu altı öykünün tek bağlantı noktasını siz çözdünüz. E tabi, röportajı yapan da yazar olunca böyle oluyor. Ben, en büyük savaşın burada, kendi içimizde olduğunu, en büyük bilmecenin kendi varlığımzda olduğunu, çözülebilecek daha büyük bir sır olmadığını düşünüyorum. Dünyayı tamamen kendi perspektifimizden algılarız ve algı her şeydir. Bana var olan bir şeyin olmadığını kim iddia edebilir? İddia ederse beni nasıl ikna edebilir? Evrende teklik olduğunu artık kuantum söylüyor, bilim söylüyor. Tasavvuf bunu en baştan söylüyordu. Kendini bilen rabbini bilir. Bütün gerilimi, komedisi, güncel Türkiye fotoğrafları bir yana, aslında bu kitap tek bir şeyi anlatır : Bilinecek başka bir şey yok, kendinden başka…Belki de Hakan Urgancı diye biri yok, hiç olmadı. Nuray Çevirmeci kendi benliği ile bir sohbet halinde..Olamaz mı ? Bunun böyle olmadığını bana bilimsel olarak kanıtlayabilir misiniz ?

8- Keyifli söyleşimiz ve samimi cevaplarınız için teşekkürler.

Ben teşekkür ederim, bir zevkti.

Comments

Comments are disabled for this post